Preimplantasyon genetik tarama (PGS) başarıyı artıran bir yöntem mi?
Preimplantasyon genetik tanı (PGT) anne ya da baba adayında bilinen bir kromozom bozukluğu (PGT-SR) ya da tek gen hastalığının (PGT-M) varlığında doğacak bebeğin bundan olumsuz etkilenmemesi için zorunlu olarak yapılan ve bilimsel olarak önerilen bir yöntemdir.
Preimplantasyon genetik screening (PGS) – tüp bebek yöntemi ile elde edilen embriyoların belirli bir oranda kromozom anomalisi taşıdığı bilindiğinden- embriyoların kromozomal yapısını inceleyerek euploid denilen normal embriyoları belirlemek ve bunları transfer etmek esasına dayanır. Günümüzde artık PGT-A (A=Anoploidi) olarak adlandırılır. Bu şekilde euploid embriyoların daha yüksek oranda implante olacağına ve düşük oranlarının azalacağına inanılır. Ancak bilimsel olarak kabul edilmiş ve rutin olarak uygulanması önerilen bir yöntem değildir.
Hastaların, tüp bebekte elde edilen embriyolarda kromozom anomalisi görülme oranı yüksektir, bu nedenle anomalili çocuk sahibi olma ya da düşük yapma riskiniz çok artmaktadır ve bunu önlemek için PGS yapılarak normal embriyoların seçilerek size transfer edilmesini ve böylece sağlıklı bir çocuğa sahip olmayı istemezmisiniz ? şeklinde yönlendirilmesi yanlış değilse bile bilimsel olarak tamamen doğru değildir ve yüksek düzeyde maliyetle yapıldığı için kısmen ticaridir. Bu nedenle PGS önerilen tüm hastalara PGS aleyhine olan tüm gerçeklerinde açıklanması zorunludur;
PGS işlemi için günümüzde 5. gün aşamasında gelişen blastokistlerden trofektoderm biyosisi yapılması gerekir ve bunun için tüm embriyolar 5. güne kadar kültür ortamında bekletilmelidir. 5. günde yapılan biyopsilerin genetik sonucu hemen çıkmadığı için normal olup olmadığı bilinmeyen tüm embriyoların dondurulup saklanması ve genetik sonuçları geldikten sonra ilerleyen haftalarda hasta yeniden dondurma-çözme siklusu için hazırlanarak normal embriyo varsa çözülüp transfer edilmesi gerekir. Dolayısyla;
1-Tüm siklus başlanılan ya da OPU yapılan hastaların 5. gün –blastokist- aşamasına kadar gelişen embriyoları olmadığı için bir kısmında tedavi biyopsi bile yapılmadan iptal edilecektir. Özellikle euploid embriyo bulmak için yapılan PGS işleminden daha çok yarar görmesi beklenen ileri yaş gurubu hastalarda daha az yumurta olması beklendiğinden, asıl yarar beklenen hastaların çoğunda tedavi başlamadan bitecektir. Daha çok yumurta alınan daha genç yaştaki hasta grubunda PGS sonuçları daha iyi olmakla birlikte bu grupta PGS yapılması çok anlam taşımamaktadır. Bazı çalışmalarda da 35-40 yaş grubu gibi bazı yaş gruplarında yararlı olabileceği ileri sürülmektedir. Tedavini iptali durumunda bu aşamaya kadar kullanılan ilaçlar, hastanın tüm tedavi süreci ve invaziv girişimler ve yapılan masraflar boşa gidecektir.
Tüm PGS sikluslarında embriyo transferi başına gebelik oranı verilmekte olup blastokist gelişmediği için biyopsi yapılamayan veya biyopsi yapılıp normal embriyo çıkmadığı için transfer yapılmayan hastalar bildirilmemektedir. Yani kısaca başlatılan siklus başına ya da yumurta toplama işlemi başına gebelik oranı verilmemektedir.
2-Blasokist aşmasına ulaşabilen ve biyopsi yapılan embriyolar normal- anormal oldukları bilinmeden genetik sonucu gelene kadar dondurulacaklardır. Dondurma işlemi her bir embriyonun tek tek dondurulmasını zorunlu kıldığı için dondurma işleminin masrafları ayrıca artmaktadır. Genetik sonucu normal embriyo çıkmaması durumunda dondurma masraflarıda eklenmiş olarak siklus iptal edilmiş olacaktır.
3- Biyopsi sonucu normal gelen embriyoların çözülerek canlılıklarını sürdürmeleri durumunda transfer edilmesi gereklidir. Trofektoderm biyopsisi ile embriyoların bir kısmının hasara uğradığı ve bu nedenle biyopsi sonucu hasara uğrayan normal euploid embriyoların implantasyon şansının düşebileceği ileri sürülmektedir. Ayrıca biyopsi yapıldığı için zona tabakası açılan embriyoların çözme aşamasında hasar görme olasılığı teorik olarak artmaktadır.
4-Teknik olarak genetik inceleme sonrasında sonucu anormal gelen embriyolar gerçekte her zaman anormal değildir. Bunun en önemli örneği embriyolardaki kromozomal mozaisizm’ dir. Yani embriyolar bölünürken hem normal hem anormal kromozomları bir arada bulundurabilirler. Ayrıca embriyonun kendini tamir etme yeteneği ile anormal olan hücreleri plasentaya ilettiği ve gelişen bebeğin normal kromozom yapısı taşıyacağı ileri sürülmektedir. Bu durumda anormal denilerek atılan embriyoların aslında bir kısmı normal gebelik elde edilmesi mümkün olan normal embriyolardır. Son zamanlarda mozaik hatta anoploid olarak kabul edilen embriyoların transfer ile sağlık bebeklerin doğumuna ait birçok rapor mevcuttur.
Sonuç olarak; PGS günümüzde rutin olarak önerilen bir yöntem olmaktan uzaktır. Ancak eğer PGS gelecekte uygulanmaya devam edecekse trofektoderm biyopsisi yerine blastokistin içinde bulunan sıvının aspire edilmesi ya da blastokistin içinde tutulduğu kültür ortamına geçen serbest DNA parçacıklarının incelendiği invaziv olmayan yani embriyoya zarar vermeyen yöntemlerin daha kusursuz hale getirilmesi çok önemlidir.